• Towa no Quon - 3



    Tamam, bu sağlam geldi! Şimdiye kadarki bölümlere de inceden bir değer katan 3. bölüm gerçekten muhteşem. 48 dakikanın tek bir saniyesinde bile gözlerimi ekrandan alamadım. Hele ki Quon'un geçmişini anlatan 2 dakikalık bir sekans var ki Bones resmen "animasyon bizim işimiz" diye göğsünü kabartıyor. O çizimler, atmosfer, kaotik hava, vahşet, cinnet... Aman, aman!

    İlk iki bölümde karakter gelişimi eksikliğinden bahsediyordum, hemen tokadı patlattılar. Hem de harika bir bölüm senaryosuyla. Normalde karakterlerin geçmişlerinin anlatıldığı bu tip bölümler tamamen o karakterlere ayrılır ama yapımcılar hem karmaşık bir tehdit yaratmış hem de bu tehdit içinde farklı kişiliklere yer vermişler. Gerçekten çok ama çok iyi bir bölüm!


    Bu bölüm de yine başka bir "Attracter" üzerinden ilerliyor... aslında ilerlemiyor, doğrudan bu yeni çocukla işe başlıyor lakin çocuğun hipnoz (fantezi dünya yaratma) yeteneği ve yan karakterlerden Tei'nin telepati yeteneği birbirine dolanınca, bir de üstüne sayborglardan Epsilon ve ilerleyen dakikalarda Quon hikayeye katılınca inanılmaz bir seyir ortaya çıkıyor.

    İç içe girmiş maziler arasında koşturan Quon'un amacı Tei'yi kurtarmak ama önce kendi geçmişini çözmesi gerekli. Projedeki Towa'nın nereden geldiğini de bu mazide buluyoruz. Quon'un, Custos tarafından neden Insania diye çağrıldığına da aynı maziden öğreniyoruz. Fakat bu öğreti öyle pek yenilir yutulur cinsten değil. İnanılmaz bir animasyon kullanılmış!

    Epsilon'un da geçmişindeki gizem, bölüm sonunda yine ters köşeye yatırarak aydınlatılırken benim için şimdiye kadarki en iyi Towa no Quon bölümü geride kalmış oluyor. Bones'un "Karakter gelişimi mi istersin! Al sana!" diye suratıma indirdiği şamar daha şimdiden 4. bölümü iple çekmeme neden oluyor. İlk iki bölümde söylediklerim için özür dilemeye hazırım, yeter ki devamını da bu şekilde getirin.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi